Jamala, 1944 şarkısı ile Kırım katliamını anlatıyor

Eurovision 2016 birincisi Ukrayna vatandaşı Jamala tarafından söylenen 1944 şarkısı aslında Kırım katliamını ve Kırım tarihini anlatıyor. Hem de sürgünün başladığı 17-18 Mayıs 1944 yılının 72.ci yıldönümünde birinci olarak sürgünde ölenleri onurlandırarak…

Yüzyıllar boyunca özellikle Rus’ların işgal ve işkencelerine maruz kalmış Kırım’lılar için 1944 yılı karanlık bir yıl.

İşte size 1944 şarkısına konu olan dönem hakkında tarihi bilgileri :
Bolşevik yönetiminin ilk 20 yılında (1921-1941) Kırım, 1917 itibariyle yarımadadaki Tatar nüfusunun yarısına yakın olmak üzere, 170,000 Tatar’ın öldürülmesi ya da sürgün edilmesine tanık oldu.

Yine de 1944’te, Alman işgal kuvvetlerinin çekilmesi ve yerlerini Sovyet birliklerinin almasından
sonra yaşanan kıyımlarla karşılaştırıldığında bunlar önemsiz kalır. Sovyet güçleri,
gelişlerini izleyen iki haftada yarımadada kalan tüm Tatarlara karşı bir tedhiş hareketi
başlattı.

1944 senesinin 17-18 Mayıs gecesi başlayan operasyon boyunca Tatarlar, Kızıl Ordu birlikleri
tarafından uyandırıldı. Hazırlanmaları için 15-20 dakika verildi ve sadece taşıyabilecekleri
kadarını yanlarına almaları söylendi. Tren istasyonlarına getirilip, sığır kamyonlarına
dolduruldular. Ağzına kadar dolu araçlar, dışarıdan mühürlenerek 3-4 haftalık Orta Asya
(özellikle Özbekistan), Urallar veya Sibirya yolculuğuna gönderildi. Su, yiyecek ve tıbbi
malzeme verilmedi; yol boyunca yaklaşık 8000 Tatar, açlık, susuzluk ya da halsizlikten
öldü. Yolculuğun sonu, çilenin bittiği anlamına gelmiyordu. Çoğu Tatar’ın gönderildiği,
Urallar’daki Sverdlovsk bölgesindeki toplama kampları, en basit gereksinimlerden yoksundu,
yaşam koşulları perişandı ve iş çok ağırdı.

Sonuç olarak, sürgünden birkaç yıl sonra, 60,000’den fazlası çocuk olmak üzere, Tatarların %46’sı (112,180) ölmüştü.

Sovyet yazınına göre bu toplu sürgünün altında yatan göstermelik neden, Kırım Tatarları’nın,
Alman işgal kuvvetleriyle yaptığı geniş çaplı işbirliğiydi. Alman General Manstein,
büyük sayıda bir kuvveti Kırım’da konumlandırmamak için, Tatarlar ile samimi ilişkiler
kurmayı teşvik eden bir politika izlemişti. Çabaları, 15-20,000 Tatar’ın öz savunma taburları
kurması ve dağlarda Sovyet partizanlarına karşı savaşması sayesinde kısmen başarılı oldu.

Ne var ki, Volga Tatarları (35,000) ve diğer Kafkas toplumları (110,000) ya da özellikle Slavlar ile karşılaştırıldığında bu, Sovyet karşıtı direnişçiler için düşük bir sayıydı. Alman işgali sırasında kültür işleri bakanı, Tatar milletinin böyle yüksek bir kademede bulunan tek temsilcisiydi. Yine Alman siyasetinin işbirlikçilerinin önemli bir kısmı Kırım’da ikamet eden Tatarlardı.

Kırım nüfusunun bir kısmının Alman ordusunu sıcak karşılaması ve işbirliğine girmesinin
nedeni anlaşılmak istendiğinde, Almanlar 1941’de geldiği vakit neredeyse tüm Tatar siyasetçileri,
memurları ve entelektüellerinin kovulmuş ya da tasfiye edilmiş, on binlerce Tatar köylüsünün malları elinden alınmış, ölüme mahkûm edilmiş ya da göçe zorlanmış ve Sovyetlerin yenilmesine üzülmek için fazla neden bırakmayacak şekilde, Kırımlı Tatar nüfusunun neredeyse öldürülmüş ya da sürülmüş olduğu hatıra getirilmelidir. Acıları, Bolşeviklerin ayrılmasıyla kendilerini neyin beklediği konusunda fikir verir biçimde, Alman
işgalinin arifesinde geri çekilmekte olan NKDV (Halkın İçişleri Komiserliği) güçlerinin uyguladığı
geniş çaplı mezalim ve katliamlar ile alevlenmişti.

Bu koşullar altında daha dikkat çekici olan ise, partizanlar ya da Kızıl Ordu saflarında
savaşan Kırımlı Tatarların sayısının, Alman saflarında savaşanlardan çok daha fazla olmasıdır.
18 yıl içinde 95,000 kişinin, 15-20,000‘i Alman saflarındaysa, 53,000’i orduda, 12,000’i de direniş kuvvetlerinde olmak üzere, 65,000 kişi Rus saflarında savaşmıştı.
65,000 Sovyet yanlısı Tatar’ın neredeyse yarısı ölürken, %40’ına madalya ve nişan verildi,
%9’u ise Sovyetler Birliği Kahramanı ilan edildi. Ne var ki, ne kadar methedilirlerse edilsinler,
sağ kalanların hepsi, Kırım’a döner dönmez sürgüne gönderildiler.

Bu bağlamda, Kırımlı romancı Cengiz Dağcı şu tespitleri yapıyor:
Trajedi (sürgün) sadece savaş sonrasında başlamadı, evveliyatı otuzlara dayanır.
Binlerce Kırım Türkü, 1930 ile 1936 arasında sürüldü. Bu insanlar rejim karşıtı değildi, tek düşünceleri topraklarını, bağlarını ve meyveliklerini işlemekti. Basitlerdi, tarım cemaatinde yaşayan masumlar. Kırım Tatarları’nın
savaş sırasında Rus yoldaşlarına ihanet etmesi bir bahane, kasti bir iftiraydı. Ruslar da dahil olmak üzere, Sovyet toplumunun tümü içinde en az işbirliği yapan Kırım Türkleridir.

Tüm bu olgular düşünüldüğünde, sürgünün ardındaki nedenin farklı olduğu anlaşılır. Stalin; iklimi, doğal kaynakları ve stratejik konumu nedeniyle Sovyetler Birliği için çok değerli olan yarımadayı Slavlaştırmak, Tatar nüfusundan sonsuza dek kurtulmak için savaşın yarattığı hengameyi kullanmış olabilir.

Stalin’in, Türk Boğazları’nın kontrolünün ele geçirmeye hazırlanırken, Türkiye üzerindeki Sovyet etkisini ve Sovyet Türk sınırı üzerindeki baskıyı arttırmak için, Türkiye yakınında yaşayan tüm Türk gruplarını uzaklaştırmak istemesi de başka bir sebep olabilir. Türk-Gürcü sınırındaki Maşkati Türkleri, Almanlarla irtibatları olmamasına rağmen, Sovyet Ermenileri ile değiştirildi. Benzer biçimde, Sovyet rejimi boğazlarda Rus üsleri kurmak için bastırmaya başladığında, Kırım Tatarları, Rus ve Ukraynalılar ile değiştirildi. Böylece, Tatarların Almanlarla işbirliği yaptığı iddiası, sürgün için bir mazeret haline geldi; asıl niyet, Tatar nüfusunu, Kırım’dan çıkarmaktı. Bu çaba, 1783 işgalinden beri süregelen Rus siyasetinin bir sonucuydu ve Anadolu Türkleri karşısında uygulanacak daha saldırgan bir siyasetin hazırlığıydı. Kırım ÖSSC’si dağıtıldı ve 1946’da oblast statüsü- ne düşürülerek 1954’te Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı.108 Son 150 yılda, Tatar Müslüman mirasının izlerinin kültürel ve siyasi olarak silinmesine dönük politikalar, 1944’teki Sovyet sürgün tasarılarından sonra Tatar nüfusunun tarihi, kültürel ve dilsel izlerinin silinmesine dönük sistematik uygulamalarla doruğa çıktı. Birkaç istisna dışında, evler, bağlar, bahçeler, sürgün edilenlerin mezarları gibi, kalan tüm tarihi binalar, anıtlar ve diğer sanat eserleri de tahrip edildi. Yazılı eserler de aynı akıbeti yaşadı: Sovyet dönemine ait olanlar dâhil, Kırım Tatar lisanında basılan tüm çalışmalar, Kırım’daki ve Sovyetler Birli- ği’ndeki kütüphanelerden toplanarak imha edildi. Bahçesaray ve Canköy hariç, yüzlerce kentin, kasabanın ve köyün ismi Rus muadilleriyle değiştirildi. 1944’ten 1980’lerin sonuna dek, “Kırım Tatarı” ifadesinin kullanılması yasaktı. Tatarlar’ın arkasında bıraktığı tüm mallar müsadere edildi. 1944 yazından başlayarak, yerlerine Ruslar ve Ukraynalılar yerleştirildi.

Tatarlar, ulusal hakların iadesi ve Kırım’a dönüş hakkının elde edilmesine dönük eylemler düzenlemeye ve yürütmeye başladılar. 52 hoca ahmet yesevi uluslararası türk-kazak üniversitesi Kırım’dan Sürgün Yılları Tatarlar, sürgünde, 1953’te Stalin’in ölümüne kadar oldukça çetin koşullarda yaşadı. Yerleştirildikleri bölgelerde de şiddetli kısıtlamalara maruz kaldılar. Seyahat yasağı, eski partizanlar için 1954’te ve tüm Tatarlar için Nisan 1956’da kalktı. Karar, Tatarların SSCB’nin çoğu diğer bölgesine yerleşmesini zorlaştıracak biçimde kamuoyundan gizlendi ama ailelerin birleşmesine izin verildi ve birçok Tatar, Özbekistan’da toplandı. Kırım Tatar Türklerine, iki haftada bir Lenin Bayrağı adlı dergiyi çıkarmaları, her yıl birkaç kitap (Kırım ve Kırım Tatarı sözcükleri hâlen yasaklı olmasına rağmen) basmaları ve Kaytarma Ansamblı adlı halk müziği topluluğunu kurmaları için izin verildi. Bu imtiyazların sınırları belliydi, ancak Kruşçev’in 1956’da verdiği, Sovyetler Birliği içerisinde göç ettirilmiş çoğu toplumun şartlarının iyileştirilmesine dair nutku, Kırım Tatarları’nı (ya da Ahıska Türkleri ve Volga Almanlarını) kapsamıyordu. Şartları iyileştirilen toplumların tersine bu üç toplumun, vatanlarına geri dönüşlerine dair kısıtlamalar yürürlükte kaldı.

Bireysel ve ulusal haklarının reddinin devamıyla karşılaşan ve hareket ve yayın üzerindeki yasakların kısmen kaldırılmasından faydalanmaya çalışan Tatarlar, ulusal hakların iadesi ve Kırım’a dönüş hakkının elde edilmesine dönük eylemler düzenlemeye ve yürütmeye başladılar. Çabalar, birçok kişinin, parti bürolarına ve hükümete, haklarını talep eden bireysel ve toplu dilekçeler göndermeleriyle başladı. Bu safhayı, 1960’ların başlarında her Tatar yerleşim bölgesinde kültürel ve siyasi komitelerin kurulması izledi. Bu gruplar, Tatarları, geçmişleri Alman işgaline dair gerçekler ve toplum olarak 1944’ten sonra yaşadıkları adaletsizlikler hakkında bilgilendiriyordu. Aynı komiteler, dilekçeleri vermek, bunları takip etmek, isteklerini makamların dikkatine sunmak için Moskova’ya delegeler gönderdiler. Böylece, tüm engellere rağmen bir Tatar Ulusal Hareketi doğdu ve Kırım Tatar toplumunun desteğini kazandı. Yurt dışından destek almaksızın, ki bu Sovyet Yahudilerinin durumunda çok önemliydi ve Sovyet makamlarının tacizlerine rağmen, Kırım Ulusal Hareketi’nin kurduğu baskı sonucu, resmî makamlar da taleplere kulak vermek zorunda kaldı.

9 Eylül 1967’de, Tatar bölgelerinde yayınlanan resmi kararnameyle Kırım Tatarları’nın durumu kısmen iyileştirildi. “Kırım Tatarı” lafzı hâlâ yasaklıydı-çözüm olarak “önceden Kırım’da ikamet eden Tatar ulusu vatandaşları” tanımlaması seçildi. Kararname, sürgü- nün haksız olduğunu belirtmekle birlikte, sürgün edilenlerin, yeni ikametlerinde kök saldıklarını vurguladı. Filhakika, Kırım’a dönüş yasağı, yerel makamlara gönderilen gizli bir kararname ile devam etti. Resmi kararname, ulusal haklarının iadesine dönük genel resmî açıklama yapılması, yasadışı müsadere edilen malların iadesi ve en önemlisi, Kırım’a dönüş hakkı verilmesi ile Kırım ÖSSC’nin yeniden kurulmasını umut eden Tatarların beklentilerini karşılamadı. Son iki talep, Kırım Tatar varlığı, Tatar ulusundan farklı olduğu gerekçesiyle açıkça reddedildi. Vaatlerin aksine, hakların iadesi ilanı sadece Tatarların yaşadığı bölgelerde kamuoyuna açıklandı.

Sonuç olarak, Sovyet toplumunun çoğunluğu, hakların resmen geri iadesinden bihaberdi ve Tatar Ulusal Hareketi’nin sivil haklar mücadelesine destek vermedi.112 Talepleri sadece kısmen karşılanan Kırım Tatar önderliği, Sovyet hükümeti üzerindeki baskıyı artırdı. İnsan haklarıyla ilgilendikleri bilinen Sovyet entelektüelleri ile de bağlantı kuruldu. En önemlisi, bazı Tatarları, Kırım’a dönmeleri için yüreklendirdiler. Kararnamenin üstü kapalı diline aldanan ve girişlerine dair resmî karardan bihaber olan birçok başka Tatar, kendi imkânlarıyla Kırım’a döndüler. Dönenlerin hepsi, açıkça Moskova’dan gelen emirler üzerine, dönenlerin kayıtlarını yapmayı reddeden Kırım yerel makamları tarafından sert tepkiyle karşılandı. Dönenler, kayıtları yapılmadıkça Kırım’da yaşayıp, çalışamazlardı. Sadece 1968’de, 10,000 kişiye varan bir grup tekrar zorla yarımadadan kovuldu. Bunlar yaşanırken Kırım’daki Slav yerleşimleri de, Tatarların geri dönüşlerini imkânsız hâle getirmek için daha fazla desteklendi. Günümüz Kırımı’nda yaşayan Rus sakinlerin önemli kısmı, bu dönemde yerleşmiştir. Bu engellerle karşılaşan Ulusal Hareket üyeleri itirazlarını artırarak, uluslararası kurumlara ve fazla ilgisini çekemese de, kamuoyuna çağrıda bulundu. Bütün bu çabalara rağmen seksenlerin ortasına kadar Kırım’da ikamet etmelerine izin verilenlerin sayısı, ne yazık ki 10,000’i geçmedi. Bu sırada, Tatar entelektüelleri, gazeteleri Lenin Bayrağı ve yayınevleri ile kültür ve eğitim kurumlarındaki mevkileri sayesinde Kırım Tatar ulusal bilincini gayretlendirme çabalarını sürdürdüler. Yayın ve araştırmalarıyla, yazılı Kırım Tatar lisanını canlı tutmaya çabaladılar.

Kırım sürgünü hakkında Video belgesel

Ayrıca Bu hikayeyi anlatan haytarma filmi (youtube)
https://www.youtube.com/watch?v=bIREJ1UzR3Y
1944 öncesi ve sonrası döneme ilişkin ayrıntılı Kırım Tarihi için tıklayınız.

Kırım soykırımını konu alan şarkısı ile 2016 Eurovision şarkı yarışmasında birinci olan Jamala’nın 1944 şarkısı ve çevirisi ve Eurovision 2016 sıralaması .  .

Arananlar ve bulunanlar:

YORUMLAR-SORULAR-CEVAPLAR

  • İhsan Dinç

    Her şeyi çok iyi bilen sayın Alman parlamenterleri ve değerli “Türkiye”li parlamenterlerimiz neden acaba bu Kırım Türklerinin kaderi ile hiç ilgilenmezler, doğrusu bunu hiç anlamıyorum. Ermeni tehciriymiş, yok soykırımmış, pekiyi Kırım Türkleri yurtlarından uzaklara turistik geziye mı çıktılar. Bu da bir çeşit tehcir, hatta gizli soykırım değil mi? İnsan her şeyden önce utanmalı, kendine ihanet etmemelidir.

İhsan Dinç için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.